Kuantum Tezahür – Bolluk, Bereket WorkShop
Kuantum Tezahür – Bolluk, Bereket WorkShop
27 Mayıs Çarşamba
Saat: 19.30
İçinde “Bolluk Bereket” barındırmayan bir yaşam neden sizinle beraber?
Nedir bu bolluk, bereket? Neden kiminde fazla iken kiminde hiç yok?
Bizi bolluk içinde yaşatan kader mi? Tesadüf mü? Yoksa şans mı?
Bolluk sadece para mı peki?
Aşk, ilişki, dostluk, yardımlaşma… Bunlarda da bolluk içinde olabilir miyiz?
Aradığımız gerçekten parasal bolluk mu? Yoksa zaaflarımızı tatmin edecek bağımlılıklarımız ve zorunluluklarımız mı var?
Bizim zaaflarımızı bizim yerimize düşünüp, yaratan reklam dünyasının oyununa mı geldik?
Çekim yasası devrede… Biz aslında yaratıyoruz ama sorun şu ki ne yaratacağımıza bizim yerimize başkaları karar veriyor !!!
Hayatımızda yaşadığımız her şey kendimizin aynası. Bizi bize gösteren çok kaliteli bir ayna bu… Ama çoğu zaman biz, bu aynada gördüklerimizden hoşnut değiliz.
Peki, ne yapmalıyız?
Bu hoşnutsuz halimizle mutsuz ve tatminsiz bir hayat sürmeye ve “kahpe felek” demeye devamı etmeliyiz?
Bir dönüşüm tekniği olan Ho’oponopono, yaşanan her şeyin aslında yaşanmış şeylerden oluşan bilinçaltı kayıtları sonucu meydana geldiğini anlatır ve der ki; eğer fark edersek ve istersek, memnun olmadığınız şeyleri, dışta değil içte değiştirebiliriz.
Deneyimlediğimiz ve hoşnut olmadığımız her ne varsa kaynağı ile bağlantıya geçerek düzeltmek bizim sorumluluğumuzda…
Kendi içimizdeki bu soruna neden olan nedir ve içimizdeki bu sorunu nasıl düzeltebiliriz? İşte bu soru bizi bize yaklaştıran ve daha doyumlu BOLLUK içinde yaşama yol açan soruların en önemlisi… Hatta birincisi…
Ho’oponopono hayatımızda dengesizliğe yol açan, bizi mutsuz eden olayların içimizdeki nedenlerinin ortadan kaldırılmasının en etkili yoludur.
Bilinçaltımızda var olan negatif inanç ve duygu programlarımızı fark edip onları temizlediğimiz zaman aslımız olan sevgi ve bolluk halimize geri döneriz… Bolluğu hak ettiğimizi fark ettiğimizde maddi sorunlar hayatımızdan çıkar gider… Bolluğun içinde yaşamanın bizim doğal halimiz olduğunu hissetmeye başladığımızda sevgi, dostluk ve bol paranın içinde buluruz kendimizi…
Hayatında kendini fark etmek, aslını olduğu gibi korkusuzca oraya koymak ve hayatının direksiyonuna sadece kendisi oturmak isteyen arkadaşlarla yapacağımız bu çalışmaya sizi davet ediyoruz.
Bu çalışma için;
Lütfen önceden isminizi yazdırın ( Çalışma isim üzerinden gündüz başlayacaktır )
Beyaz bir tişört veya beyaz bir gömlek giymeyi tercih edin. ( Beyazın arındırıcı etkisinden faydalanmak için )
Yanınızda silgili bir kurşun kalem ve kâğıt bulundurun. ( Çalışmada kullanıyoruz)
Çalışmanın katılım bedeli: 80,00 TL’dir.
Gücü elinize alın, istekleriniz sizin gerçeğiniz olsun, başkalarının istekleri değil!
“Kilo veremiyorum”
Neden yapamıyorsunuz? Sebep ne?
Gücü elinize alın, istekleriniz sizin gerçeğiniz olsun, başkalarının istekleri değil!
Uzun süredir birçok kaynaktan gelen bir uyarı var. Gücünüzü elinize alın diyorlar. Siz mükemmel, güçlü, harika varlıklarsınız. Alın gücünüzü elinize…
Peki bu nasıl olacak?
Hayatımızı adeta bir robot gibi yaşıyoruz. Yapılması gerekenleri sanki bir robot gibi sorgulamadan bazen bezgin bir halde yerine getiriyoruz.
Yapılması gerekenleri yaparken öncelikle kendimiz için olanları değil etraf için olanları dikkate alıyoruz.
Gücümüzü elimize almak için öncelikle “bu hayatın bir sonu var ve ben bu sona kadar kendim için ne yapmak istiyorum” sorgulamasını başlatmak gerekiyor.
Ben ne yapmak istiyorum? Ben bunu gerçekten istiyor muyum? Bu benim isteğim mi? Yoksa medyanın etkisi ile yada toplum baskısı ile bu istekleri kendi isteklerim mi sanıyorum.
Bu istekler gerçekten sizin istekleriniz mi? Bunu fark edebilmeniz için küçük bir çalışma öneriyorum. Sessiz bir zamanınızda sakinleştirici bir müzik eşliğinde 7 nefes çalışması yapın. Bunu yapmak için; içinizden 7’ye kadar sayarak burnunuzdan derin, tam bir nefes alın, 7’ye kadar sayarak bu nefesi tutun, sonra 7’ye kadar sayarak bu nefesi verin. Ve bunu 7 tur yapın.
Bu nefesler sizi sakinleştirir ve yüksek benliğinize ve iç sesinize bağlar.
İkinci adım: İçinize, kalbinize sorun; “bu istek benim gerçek isteklerim mi?”
Eğer cevabını duyamasanız bile kalbinizde hissedeceğiniz sevinç dalgası “evet bu senin gerçek isteğin” cevabını işaret etmiş olacaktır.
Ama hiç bir şekilde sevinç hissetmiyor hatta sıkıntı hissediyorsanız bu istek size ait değildir. İsteğiniz gerçekten sizin isteğiniz ise neden bugüne kadar yapamadınız? Yapmanıza engel nedir?
Örnek olarak kilo vermek istediğinizi ama bir türlü ideal sağlıklı kiloya inemediğinizi hatta tam tersine daha da kilo aldığınızı düşünelim.
Nefes çalışmasını yapıp sorun kendinize gerçekten ben kilo vermek istiyor muyum?
Cevabın evet olduğunu kabul edelim.
Peki nedir sizi bunu yapmaktan alıkoyan. Cevabın tatlı yemeden duramıyorum olduğunu kabul edelim.
Bu konuda fiziksel bir sorununuz yoksa siz sağlıklı beslenmek isterken size istemediğiniz şeyleri yediren kim peki? Sizi kim yönetiyor?
İşte şimdi gücünüzü elinize alma zamanı…
Bu isteğe sizi iten hangi düşünce? Hangi duygu? Bu düşünce ve duygu size engel olmaya çalıştığına göre oraya nasıl yerleşmiş? Kimin duygu ve düşüncelerini yaşıyorsunuz? Amacı nedir?
Belki de hissetmek istemediğiniz bazı duygulara tampon olarak tatlı yemeyi koydunuz ki tatmin duygusu hissedip kendinizle yüzleşmeyin.
Tatlı ve abur cubur yiyerek hangi amaca hizmet ediyorum?
Bu tip yiyeceklerin beni asıl amacıma taşıması mümkün mü?
Belki de birileri zamanında sizin üzerinize “sen başarısız birisin” i yerleştirdi. Başarısız olmak için kilo vermek istemiyorsunuz.
Bilinçaltı kayıtlarınızın ne olduğu çok önemli…
Şimdi lütfen her ne şekilde yerleşmiş olursa olsun bu tip duygu düşünce ve davranışlara odaklanmayı kesin. Söze dökmeyin. “Ben tatlı yemeden duramam” demeyin. Odaklanmayı ve söze dökmeyi keserek onlardan enerjinizi geri alırsınız. Yani artık gücünüz kendinizde ve bu enerjiyi ne olsun istiyorsanız ona akıtın.
Ne olsun istiyorsanız onu konuşun, onu hissedip, onu var edin. Nasıl ki kiloyu yarattınız, inceliği de yaratmak sizin elinizde.
Beslenme ile ilgili yazıları bir süre okumayın. Odağınızı beslenme konusundan çekin.
Ne zaman kendinizi “ben tatlısız duramam, elimde değil” derken yakalarsanız kendinizi o kurban psikolojisinden çıkarın. “Hayır elimde” diyerek bu sohbete dur deyin. Tam tersini söyleyin. “Ben sadece sağlıklı yiyeceklerden, sağlıklı miktarlarda, bedenimi beslemek için yerim” deyin. Hepsi bu. Abartmayın, diyet konuşmayın. Televizyonda yemek tarifleri programlarını dinlemeyin. Yemek kitapları almayın.
Hayır demeyi bilin. Başkaları kırılmasın diye bir ömür harcamayın.
Spor programları izleyin. Yaşam enerjinizi yüksek tutun. “Ben yaparım” deyin, hepsi bu!!!
Bırakın istekleriniz sizin gerçeğiniz olsun.
Özetlersek;
* Ne yapmak istiyorsunuz?
* 7 nefes çalışması
* Bu istek sizin gerçek isteğiniz mi?
* Neden yapamıyorsunuz? Sebep ne?
Çıkan sebep gücünüzü verdiğiniz yerdir.
* Enerjinizi(gücünüzü) çekin o sebeplerden
* Ne istiyorsanız ona enerjinizi verin.
Başkalarının sizi şartlandırdığı gibi değil kendi isteklerinize göre yaşayın. Yaşayın ki hayat bir oyun alanı haline dönsün. Coşku, neşe, keyif geri gelsin.
7 Adımda Acı Çözme Süreci
Yaşadığımız olaylar, karşılaştığımız kişiler, izlediğimiz diziler, filmler bazen bizde öylesine bir acı hissettirir ki; kendimizi öfkeli, başarısız, güvensiz, önemsiz, yalnız ya da buna benzer duygular içinde buluveririz.
Bu duyguların yarattığı ya da yaratacağı acıyı hissedip önlem alabilmek, o acıyı hissetmemek için telefon açar birileri ile konuşuruz, dedikodu yapar başkalarını suçlayıp yargılarız, alışverişe gider para harcarız, kâğıt oyunları oynarız, içki içer, çeşitli egzersizler yapar ya da buna benzer pek çok yöntemle acılarımızı bastırmaya, onları yok saymaya çalışırız.
Ama onlar ordadır ve her fırsatta kendilerini belli edecek ortamlar yaratmaya devam ederler. Onlara derin anlamlar yükleriz. “ Hayat benim için bunu tercih etti” “Kaderim böyleymiş” “Ben ne yapsam mutlu olamıyorum” bu ve bunun gibi pek çok açıklama getirmeye çalışırız hissettiğimiz acılara…
Bazen o kadar öfkeleniriz ki şiddet bile gösterebiliriz.
Sonuç olarak acının yarattığı o huzursuzluğu hissetmemek için her türlü stratejiyi deneriz.
Acıdan tamamen özgürleşebilmek bu yapılan bastırma yöntemleri ile bugüne kadar mümkün olmuş mudur?
Sorun kendinize: Ben yıllardır bu tip yöntemler kullandım, peki başarılı olabildim mi? Otomatik olarak yaptığım bu yöntemler hayatıma ne kattı? Acıma nasıl faydaları oldu?
Acıdan tamamen özgürleşmek mümkün müdür?
Eğer siz duygusal özgürlüğü gerçekten istiyorsanız cevap EVET tir.
Yeter ki acılardan beslenmeyi, onlarla bu hayatta var olmayı bırakmak isteyin.
1. ADIM: Bir acı hissettiğinizde, sizi üzen, can sıkıntısı yaratan bir olay, bir durum olduğunda o acıdan kaçmak yerine tüm dikkatinizi o acıya verin.
Eğer dışarda bir yerlerde bu acınız tetiklendiyse evinize ya da sessiz çalışabileceğiniz bir ortama gelin;
Rahat edebileceğin bir şekilde oturun ya da uzanın.
Kimsenin gelmeyeceğinden ya da sizi aramayacağı bir ortam yaratın.
7 Derin nefes alın. Nefesi burnunuzdan alarak diyaframınıza çekin. Ağzından yavaş yavaş verin… Bu nefesi 7 tur yapın.
Kendinizi bu nefeslerin verdiği rahatlığa bırakın.
Acınızı tetikleyen olaya konsantre olun ve o olayın yarattığı duyguyu ya da duyguları yeniden hissedin. Yapabildiğiniz kadar bu olayı yaşatın kendinize, gerçekmişçesine hissedin. Acınızı, o sizi huzursuz eden duygunuzu hissedin.
Acıdan kaçmadan tamamen o acıya dikkatinizi verin ve gözlemleyin.
Kaçmadan onu hissedip yaşarken, o acı büyülü bir şey olmaya başlar ve o duygunun bir hikâyeden kaynaklandığını fark edersiniz. Acıyı ve o hikâyeyi gözlemlediğiniz zamanda o acı kaybolup gider.
Acılarınız hikayelerinizden kaynaklanır.
Siz hangi hikayeyi yazıp oynuyorsun fark edersiniz.
ACIYI—IZDIRABI biz seçeriz… Acılar Hikayelerimizi yargılamamızdan meydana gelir.
Hikayenizi fark ettiğinde yüzüne bir gülümseme yayılsın, “işte seni yakaladım yaramaz” der gibi.
2. ADIM: Acınızı kabul edin. “Bu benim hikayemi yargılamam sonucu oluşmuş bir acı. Benim acım. Ben yarattım”
3.ADIM: Kendinize doğru soruları sorun. “Bu acıdan özgürleşebilmek için ne yapabilirim?”
Bu soru sizin acınızın size ait olduğunu ve bu konuda özgürleşebilmek için sorumluluk aldığınızı gösterir.
4. ADIM: Yüreğinizdeki sevgi merkezine odaklanın. Sevginizi hissedin.
5. ADIM: Tanrı’dan İlahi OL’AN dan bu durum için yardım ve destek isteyin. Siz sadece niyet edin. Onun varlığını hissedin ve ona sizi desteklemesi için izin verin. Bu acıdan özgürleşmek istiyorum diyerek niyetinizi söyleyin.
6.ADIM; Acınıza yeniden odaklanın ve onu tutabildiğiniz kadar tutun ve gözlemlemeye devam edin. Hissedebildiğiniz kadar hissetmeye devam edin.
7. ADIM: 7 derin nefes alın ve o acıya teşekkür edin. Tanrı’ya teşekkür edin, O’na şükredin. Şükür hisleri içinde bir süre bekleyin.
DUYGUSAL ÖZGÜRLÜK GEÇMİŞTE YAPTIĞIMIZ YÜKLEMELERDEN GEÇMİŞ YAŞAM HİKÂYELERİNDEN ve YARATTIKLARI ACILARDAN KURTULMAKTIR…
“Kendime bir sevgili bulamıyorum” Duygusal özgürlük ne demek, bu konu ile ilgisi ne?
“Kendime doğru dürüst bir sevgili bulamıyorum”
Duygusal özgürlük ne demek, bu konu ile ilgisi ne?
O kadar uzun zamandır özgür değiliz ki duygusal özgürlük denildiğinde ne anlamalı, ne hissetmeli bilmiyoruz.
Özellikle kadın erkek ilişkilerinde nasıl duygusal özgürlük yaşanır? Ne yapılır? Ne hissedilir? Nasıl davranılır? Bilemiyoruz.
28 yaşlarında, masum, sevimli, konuşkan, oldukça sportif görünen, güzel kız diyor ki;
“Kendime doğru dürüst bir erkek arkadaş bulamıyorum. Ne zaman birine yakınlık hissetsem, ne zaman işte aradığım bu desem kısa bir süre sonra aradığım, beni mutlu edecek erkeğin o olmadığını fark ediyorum. Olmuyor, bana denk gelmiyor. Ben bulamıyorum… Ben erkek arkadaş konusunda çok şansızım.”
İşte sır bu sözcüklerin arasında gizli. Daha şikâyetlerini anlatırken kendini ele veriyor. Bu güzel kız etrafına, evrene, dünyaya adeta şöyle bir yayın yapıyor.
“Ben mutsuzum, gelip beni mutlu edin. Ben mutlu değilim. Ben şansız bir kadınım. Bulamam. Erkek arkadaş bulamam. Evren, ben bulamam. Ben çok şansızım. Ben bulamam. Çok mutsuzum. Gelsin bir erkek beni mutlu etsin. Ama EDEMEZ, çünkü BEN ŞANSIZIM”
Çelişkilerle dolu bir yayın. “gelsin ama gelmez, mutsuzum, gelsin mutlu etsin ama edemez…”
İşte durum bu… Çekim yasasını artık hepimiz okuduk. Biz ne hisseder, ne düşünürsek bu hayatımızın gerçeği haline gelir. Hissetmek… İşte asıl gerçeğimizi yaratan budur. “Ben mutsuzum” yayını yaparken mutlu olmamı sağlayacak erkeği hayatıma çekmeyi beklemek, çekim yasası ile tamamen ters.
Peki söyle, seni nasıl mutlu etsinler? Sana ne yapmaları gerekiyor kendini mutlu hissetmen için?
– Beni çok ama çok sevmeleri gerekiyor. Benden başka hiç kimseyi gözleri görmeyecek. Bana sık sık “seni seviyorum” diyecekler.
Hissettiği sevgi açlığını giderebilmek için bir erkek arkadaş arayışı içinde. Tam buldum diyor ama kısa bir süre sonra aradığının o olmadığını anlıyor? Sorun nerede?
Yaşadığı kısır döngüyü kırması, kendi gerçeğini görüp dünyaya nasıl bir yayın yaptığını anlaması için sorunu fark etmek atılacak ilk ve en önemli adım. Sorun nerede?
Beni çok sevmeli diyor. Çok çok sevmeli.
İşte sorun; Beni çok çok sevmeli. Ama karşılaştığı kişiler onu yeterince sevemiyor, ona istediği duygusal tatmini yaşatamıyor. Zaten buna mecbur da değil.
Ama o kendini sevebilmesi için, kendini iyi ve değerli hissedebilmesi için kesinlikle bir erkeğin aşırı ilgisine ihtiyaç duyuyor. Sevgi açığı o kadar çok ki. Erkek arkadaş ona istediği o ilgiyi, o sevgiyi bir türlü veremiyor. Üstelik bu aşırı beklentili hal “Ben bu ilişkiyi götüremem, bana kendimi iyi hissettirmiyor, çok beklentisi var, ben bunları yapamam” gibi adeta gizli bir yayın gibi bilinçaltından evrene yayılmaya başlıyor.
Bir erkek seni neden bu kadar çok sevmek zorunda?
– Eğer beni severse, çok severse kendimi iyi hissederim. Mutlu olurum.
Mutlu olan sen nasıl bir hayat yaşamaya başlarsın?
– Daha keyifli, daha özgür, neşeli bir hayat yaşarım
Yani kendini mutlu hissetmen, özgür ve neşeli hissetmen bir erkeğin elinde.
– Anlayamadım? Nasıl yani?
Bu hayatın keyfini çıkartmak, özgür, neşeli yaşamak için hayatında seni çok çok seven bir erkek olmalı yani? Yoksa mutsuz, neşesiz, özgür yaşayamayan birisin…
– Ben böyle olmasını istemiyorum ki.
Duygusal özgürlük yaşamak istiyorsan kendine dön lütfen. İpleri al başkalarının elinden. Sadece içine odaklan, kendine… Seni önce sen sev, sen kabul et. Kendine özgürlük ver. Özgürlük demek, aklına ne gelirse yapmak demek değildir. Etrafta ne olursa olsun kendini tam ve güçlü hissetmek, yüreğinde ki gerçek aşkı hissedebilmek demektir.
– Ben bunu nasıl yapacağım bilmiyorum…
Sen sadece şunu bil ki. Dışarıda seni senden daha çok sevecek, sana özgürlük verecek hiç kimse yok…
Ve 40 gün boyunca her sabah, aynaya bakarak, içten hissederek, 10 defa “ Ben beni seviyorum” der misin?
40 gün sonra tekrar konuşalım 🙂
Hiç kimse beni hasta edemez!
DUYGUSAL ÖZGÜRLÜK VE HASTALIKLARIMIZ
Hiç kimse ve hiç bir olay yoktur ki bizim iznimiz olmadan gelsin ve bizi hasta etsin.
Hasta olmaya sadece biz karar verir, biz kabul ederiz. Tabi ki bunun çoğu zaman farkında değilizdir. Bunu bilerek, isteyerek yapmayız ama bilsek de bilmesek de fiziksel ve duygusal tüm sorunlarımızın temelinde bilinçaltı negatif kalıplarımız, duygusal bağımlılıklarımız ve stresimiz yatar.
Aslında bedenimiz öylesine programlanmıştır ki kendi kendini rahatlıkla tedavi edebilir. Bizim tek yapmamız gereken bilinçaltı negatif kalıplarımızı, duygusal bağımlılıklarımızı fark edip pozitife dönüştürmektir.
Hayatımızda, dış dünyamızda yaşadığımız stresin neler olduğunu kolayca sıralayabiliriz ancak bilinçaltı negatif kayıtlarımızı, bu kayıtların dilimize vurmasını ve buna bağlı olarak duygusal dalgalanmaların hayatımızda yarattığı stresi fark edebilmek o kadar kolay değildir.
Bilinçaltında saklanan bu stresli düşünceler ve duygular birçok hastalığın temel nedenleridir. Gelen hastalıklar aslında bir çeşit uyarı sistemidir. Adeta şöyle der “ Arkadaşım sen kendine karşı çok sorumsuz davranıyorsun, kendini sevmiyorsun, kendine hak ettiğin değeri vermiyorsun, sende yolunda gitmeyen bazı durumlar var”
Fiziksel ve duygusal her türlü sorunun altında ki bilinçaltı negatif kalıplarımızı fark etmek ve pozitife dönüştürmek hastalıklarımızı sağlığa çevirmede çok daha derin bir iyileşme sağlar.
BİLİNÇALTI POZİTİF DÖNÜŞÜM ile;
- Farkındalık artar ve hayatımızda başka olasılıkların da var olduğunu görmemizi sağlar
- Konsantrasyon artar, zihin berraklaşır
- Yaşam enerjimiz artar, iş ve ilişki sorunları çözülmeye başlar
- Sağlıklı ve enerjik bir yaşam ile hayallerimizi gerçeğe dönüştürebilecek gücümüz olur.
- Psikolojik pek çok sorun, korkular ve kaygılar yerini kabullenişe neşeye ve coşkuya bırakır.
- Başkalarına karşı çok daha toleranslı olmaya başlarız.
- Biz değiştikçe çevremizdekilerin de tepkileri davranışları değişmeye başlar.
- Hayatımız da maddi ya da manevi konularda sürekli yaşadığımız, kendini tekrar eden olayların döngüsünden çıkarız.
- Sezgilerimiz açılır, kendi iç sesimizi duymaya başlar, hayatımızdan çok daha fazla keyif almaya başlarız.
- Yaşamımızın patronu olur, ne istediğimizi bilir, kendimizi çok daha iyi tanırız.