Dostum Depresyon!
Depresyon da olmak demek, kişinin kendisini huzursuz, mutsuz, sıkıntılı ve gergin hissetmesi demektir. Hayatın anlamı kalmamış gibidir. Aslında depresyon da olmak oldukça şanslı bir durumdur.
Depresyon kişinin sigortası gibidir. “ Hey, hayatında bir şeyler yolunda gitmiyor, bak bakalım neler bunlar “ diye kişiyi uyaran bir alarm gibidir.
Eğer çok huzursuzsam, gerginsem hemen bir ilaç alıp rahatlamak bir süre için çözüm olabilir ama önemli olan “bu alarm neden çaldı?” sorusunun cevabını bulmaktır. Yaşantımızı buna göre yeniden düzenlemek, hayatın anlamını yeniden yakalamak kalıcı çözüm getirir.
Yaşadığınız hayatın bir anlamı kalmadığını hissettiğinizde, sıkıntılı ve neşesiz olduğunuzda ve bu durum kalıcı bir hal almaya başladığında lütfen hemen panik yapmadan içinize dönüp “neden böyle hissediyorum” diye kendinize sorun.
Örneğin:
– Ben neşeli değilim
– Neden böyle hissediyorum
– Hayat çok sıkıcı… Neşelenecek ne var ki…
– Hayatım çok sıkıcı…
Tüm bunlar uyarı sisteminiz – Yaşadıklarınız, yaptıklarınız sizi tatmin etmiyor. Aslında yapmak istedikleriniz başka, ya da şu an eksik yapıyorsunuz. Hissedilen bu sıkıcılık, sizin en yakın dostunuz, size mesaj veriyor. Hayatınıza ve yaptıklarınıza ya da yapamadıklarınıza bir göz atın, kendinizi fark edin. Ne istiyorsunuz bu hayattan ve neler yapmak hoşunuza gider. Başkalarına göre yaşamayı bırakın, kendi özünüze göre hayatına bir çeki düzen verin.
Depresyon sırasında kişilerin düşüncelerinde ki bu frekans beyni de uyararak “hey bir şey yanlış gidiyor” der adeta ve beyinde buna uygun bir tavır içine girerek hormon sistemini uyarır. Bu durum tabi ki beden kimyasallarını etkiler, duygu ve düşünce yapısına uygun olarak seratonin, dopamin gibi mutluluk hormonlarının az salgılanmasına neden olur.
Kişide yorgunluk, keyifsizlik sinirlilik tahammülsüzlük artmaya başlar. Depresyonu yakın bir arkadaşınız gibi görerek size verdiği mesajın ne olduğunu anlamaya çalışmalısınız. Bunun için özünüze dönme, yapmak istediklerinize engel olan anı ve inançlarınızı fark etmek için “Duygusal Özgürlük” çalışması ve Biorezonans frekans teknikleri ile bedenin kimyasallarının ( mutluluk hormonlarının ) düzenlenmesi sizi daha keyifli ve tatmin dolu bir yaşama sokar.
Unutmayın DEPRESYON düşman değil sizin en Yakın Dostunuzdur. Sizi uyanışa çağıran, özünüzü yaşamaya davet eden en sağlam KANKA nızdır.
Belma Yener / Biorezonans Enerji Beden Danışmanı
Hayatınızın yazarı, iç çocuğunuz ile buluşma…
Hemen hemen hepimizin içinde duygusal anlamda yeterince gelişmemiş, sağlıksız bir çocuk vardır. Kişiler fiziksel olarak büyür, gelişir ama duygusal bakımdan fiziksel bedenine eş değerde büyüyüp gelişemez. Bu kişiler kendilerine verdikleri değeri başkalarının onları onaylayıp değerlendirmelerine bağlamışlardır.
İç çocuk ortalama 5 yaşlarındadır. Bu yaşlara kadar hamilelik süresi de dâhil olarak yaşanan olaylar, hatıralar ve bunların etkisi ile oluşan inançlar, kalıplar, önyargılar, hayat hakkında alınan önemli kararlar acılar, iç çocuğa kaydedilir. Tüm yükü içimizdeki çocuk taşır.
İç çocuğumuz büyürken bastırılmış, utanca boğulmuş, dinlenmemiş, yalnız bırakılmış, en önemli ihtiyacı olan sevgi ve güven ile örülmemişse oldukça korkak ve sağlıksızdır. Onun sesini duymak, onunla iletişimde olmak her zaman mümkün olmaz ama yaşadığımız olaylar bize onun varlığını rahatlıkla hissettirir.
Çünkü hayatımızın yazarı odur. Yaşanan ve bizi tatmin etmeyen ne varsa bunlar, iç çocuğumuzun tuttuğu acılar, korkular ve inançların hayatımıza yansımasıdır.
Yaşadığımız olayları tahlil edip, hangi acı ve inançların bunlara sebep olduğunu iç çocukla yapacağımız içsel sohbetlerle bir çeşit iç ses olarak dinleyip, anlayabiliriz. Bu sesi duymak, ne dediğini anlayıp sağlıklı, sevgi ve güven dolu bir ilişki kurmak, dengeli ve keyifli bir yaşam sürmemiz için çok gereklidir.
İç çocuğumuzu bastıran, iç anne ve iç babamızın seslerini de fark edip, aralarında ki sorunları çözmek iç çatışmalarımızın oldukça hafiflemesine yardım eder. Daha kolay karar verir, hedeflerimizi daha kolay fark eder, daha enerjik, daha tatmin dolu bir yaşantıya geçebiliriz.
İç çocukla buluşabilmek için ilk adımı içimizde ki ana ve baba atmalıdır. Belki size kendini göstermeyecek, belki uzun süre sizinle iletişim bile kurmayacaktır. Zamanında o kadar bastırılmıştır ki size kırgın ve güvensiz olması doğaldır.
Her gün ona 30 dakika ayırıp sabır ve şefkatle, onu yargılamadan iletişim kurmak için meditasyonlar yapmamız bu çalışmaların ilk adımıdır. Meditasyonlar ile zaman ilerledikçe içinizdeki çocuk size güvenecek ve iç dünyanızı anlamanıza yardımcı olacaktır. İçimizdeki çocuğun korkularını, inançlarını fark edip serbest bıraktıkça onun sesini dinleyip, ihtiyaçlarını giderdikçe mutlaka sağlıklı bir dönüşüm yaratırız.
İç çocukla yaptığımız bu çalışmalar derinleştikçe manevi yaşantımız zenginleşir. Olumsuz duygular dönüşüme girer.
Her gün yapılacak bu meditasyonlar hem iç çocuğunuzu tanıyıp onu sevgi ile kucaklamanıza hem de iç çocuğun anne ve baba ile olan iç çatışmalarını fark etmenizi sağlayacaktır.
Anne, baba ve iç çocuk bir olduğunda, her üçünün de ihtiyaçları fark edilip, hepsini mutlu edebilecek çözümler bulunduğunda, yaşam hedefinize doğru çok daha kolay, neşeli ve keyifli yol alırsınız.
Ama ilave etmek isterim ki tüm bilinçler bireyseldir ve iç çocuk sayısız biçimlerde kendini gösterebilir.
İç çocukla çalışmak çok güçlü bir tedavidir. Aile, ekonomi, iş ve ilişkiler konusunda değişik duygularla çalıştıkça yaşamınızın nasıl pozitif yönde değiştiğini göreceksiniz. Bu çalışmalar, özen ister, düzen ve sabır ister.
İç çocuk aynı zamanda yaratıcılık merkezi olan sakral çakra ile bağlantılıdır. İç çocukla çalıştıkça 2. çakranız güçlenip canlanacak, her şeyi fiziksel gerçekliğe taşıma yeteneğiniz artacak ve arzularınız fazlasıyla gerçekleşebilecektir. Kendinize zaman ayırın.
7 Adımda Acı Çözme Süreci
Yaşadığımız olaylar, karşılaştığımız kişiler, izlediğimiz diziler, filmler bazen bizde öylesine bir acı hissettirir ki; kendimizi öfkeli, başarısız, güvensiz, önemsiz, yalnız ya da buna benzer duygular içinde buluveririz.
Bu duyguların yarattığı ya da yaratacağı acıyı hissedip önlem alabilmek, o acıyı hissetmemek için telefon açar birileri ile konuşuruz, dedikodu yapar başkalarını suçlayıp yargılarız, alışverişe gider para harcarız, kâğıt oyunları oynarız, içki içer, çeşitli egzersizler yapar ya da buna benzer pek çok yöntemle acılarımızı bastırmaya, onları yok saymaya çalışırız.
Ama onlar ordadır ve her fırsatta kendilerini belli edecek ortamlar yaratmaya devam ederler. Onlara derin anlamlar yükleriz. “ Hayat benim için bunu tercih etti” “Kaderim böyleymiş” “Ben ne yapsam mutlu olamıyorum” bu ve bunun gibi pek çok açıklama getirmeye çalışırız hissettiğimiz acılara…
Bazen o kadar öfkeleniriz ki şiddet bile gösterebiliriz.
Sonuç olarak acının yarattığı o huzursuzluğu hissetmemek için her türlü stratejiyi deneriz.
Acıdan tamamen özgürleşebilmek bu yapılan bastırma yöntemleri ile bugüne kadar mümkün olmuş mudur?
Sorun kendinize: Ben yıllardır bu tip yöntemler kullandım, peki başarılı olabildim mi? Otomatik olarak yaptığım bu yöntemler hayatıma ne kattı? Acıma nasıl faydaları oldu?
Acıdan tamamen özgürleşmek mümkün müdür?
Eğer siz duygusal özgürlüğü gerçekten istiyorsanız cevap EVET tir.
Yeter ki acılardan beslenmeyi, onlarla bu hayatta var olmayı bırakmak isteyin.
1. ADIM: Bir acı hissettiğinizde, sizi üzen, can sıkıntısı yaratan bir olay, bir durum olduğunda o acıdan kaçmak yerine tüm dikkatinizi o acıya verin.
Eğer dışarda bir yerlerde bu acınız tetiklendiyse evinize ya da sessiz çalışabileceğiniz bir ortama gelin;
Rahat edebileceğin bir şekilde oturun ya da uzanın.
Kimsenin gelmeyeceğinden ya da sizi aramayacağı bir ortam yaratın.
7 Derin nefes alın. Nefesi burnunuzdan alarak diyaframınıza çekin. Ağzından yavaş yavaş verin… Bu nefesi 7 tur yapın.
Kendinizi bu nefeslerin verdiği rahatlığa bırakın.
Acınızı tetikleyen olaya konsantre olun ve o olayın yarattığı duyguyu ya da duyguları yeniden hissedin. Yapabildiğiniz kadar bu olayı yaşatın kendinize, gerçekmişçesine hissedin. Acınızı, o sizi huzursuz eden duygunuzu hissedin.
Acıdan kaçmadan tamamen o acıya dikkatinizi verin ve gözlemleyin.
Kaçmadan onu hissedip yaşarken, o acı büyülü bir şey olmaya başlar ve o duygunun bir hikâyeden kaynaklandığını fark edersiniz. Acıyı ve o hikâyeyi gözlemlediğiniz zamanda o acı kaybolup gider.
Acılarınız hikayelerinizden kaynaklanır.
Siz hangi hikayeyi yazıp oynuyorsun fark edersiniz.
ACIYI—IZDIRABI biz seçeriz… Acılar Hikayelerimizi yargılamamızdan meydana gelir.
Hikayenizi fark ettiğinde yüzüne bir gülümseme yayılsın, “işte seni yakaladım yaramaz” der gibi.
2. ADIM: Acınızı kabul edin. “Bu benim hikayemi yargılamam sonucu oluşmuş bir acı. Benim acım. Ben yarattım”
3.ADIM: Kendinize doğru soruları sorun. “Bu acıdan özgürleşebilmek için ne yapabilirim?”
Bu soru sizin acınızın size ait olduğunu ve bu konuda özgürleşebilmek için sorumluluk aldığınızı gösterir.
4. ADIM: Yüreğinizdeki sevgi merkezine odaklanın. Sevginizi hissedin.
5. ADIM: Tanrı’dan İlahi OL’AN dan bu durum için yardım ve destek isteyin. Siz sadece niyet edin. Onun varlığını hissedin ve ona sizi desteklemesi için izin verin. Bu acıdan özgürleşmek istiyorum diyerek niyetinizi söyleyin.
6.ADIM; Acınıza yeniden odaklanın ve onu tutabildiğiniz kadar tutun ve gözlemlemeye devam edin. Hissedebildiğiniz kadar hissetmeye devam edin.
7. ADIM: 7 derin nefes alın ve o acıya teşekkür edin. Tanrı’ya teşekkür edin, O’na şükredin. Şükür hisleri içinde bir süre bekleyin.
DUYGUSAL ÖZGÜRLÜK GEÇMİŞTE YAPTIĞIMIZ YÜKLEMELERDEN GEÇMİŞ YAŞAM HİKÂYELERİNDEN ve YARATTIKLARI ACILARDAN KURTULMAKTIR…