Dostum Depresyon!
Depresyon da olmak demek, kişinin kendisini huzursuz, mutsuz, sıkıntılı ve gergin hissetmesi demektir. Hayatın anlamı kalmamış gibidir. Aslında depresyon da olmak oldukça şanslı bir durumdur.
Depresyon kişinin sigortası gibidir. “ Hey, hayatında bir şeyler yolunda gitmiyor, bak bakalım neler bunlar “ diye kişiyi uyaran bir alarm gibidir.
Eğer çok huzursuzsam, gerginsem hemen bir ilaç alıp rahatlamak bir süre için çözüm olabilir ama önemli olan “bu alarm neden çaldı?” sorusunun cevabını bulmaktır. Yaşantımızı buna göre yeniden düzenlemek, hayatın anlamını yeniden yakalamak kalıcı çözüm getirir.
Yaşadığınız hayatın bir anlamı kalmadığını hissettiğinizde, sıkıntılı ve neşesiz olduğunuzda ve bu durum kalıcı bir hal almaya başladığında lütfen hemen panik yapmadan içinize dönüp “neden böyle hissediyorum” diye kendinize sorun.
Örneğin:
– Ben neşeli değilim
– Neden böyle hissediyorum
– Hayat çok sıkıcı… Neşelenecek ne var ki…
– Hayatım çok sıkıcı…
Tüm bunlar uyarı sisteminiz – Yaşadıklarınız, yaptıklarınız sizi tatmin etmiyor. Aslında yapmak istedikleriniz başka, ya da şu an eksik yapıyorsunuz. Hissedilen bu sıkıcılık, sizin en yakın dostunuz, size mesaj veriyor. Hayatınıza ve yaptıklarınıza ya da yapamadıklarınıza bir göz atın, kendinizi fark edin. Ne istiyorsunuz bu hayattan ve neler yapmak hoşunuza gider. Başkalarına göre yaşamayı bırakın, kendi özünüze göre hayatına bir çeki düzen verin.
Depresyon sırasında kişilerin düşüncelerinde ki bu frekans beyni de uyararak “hey bir şey yanlış gidiyor” der adeta ve beyinde buna uygun bir tavır içine girerek hormon sistemini uyarır. Bu durum tabi ki beden kimyasallarını etkiler, duygu ve düşünce yapısına uygun olarak seratonin, dopamin gibi mutluluk hormonlarının az salgılanmasına neden olur.
Kişide yorgunluk, keyifsizlik sinirlilik tahammülsüzlük artmaya başlar. Depresyonu yakın bir arkadaşınız gibi görerek size verdiği mesajın ne olduğunu anlamaya çalışmalısınız. Bunun için özünüze dönme, yapmak istediklerinize engel olan anı ve inançlarınızı fark etmek için “Duygusal Özgürlük” çalışması ve Biorezonans frekans teknikleri ile bedenin kimyasallarının ( mutluluk hormonlarının ) düzenlenmesi sizi daha keyifli ve tatmin dolu bir yaşama sokar.
Unutmayın DEPRESYON düşman değil sizin en Yakın Dostunuzdur. Sizi uyanışa çağıran, özünüzü yaşamaya davet eden en sağlam KANKA nızdır.
Belma Yener / Biorezonans Enerji Beden Danışmanı
Aşk ve Güven!
Bir ilişkiniz olsun istiyor musunuz?
Sizi seven, size aşık, varlığı ile hayatınızı dolduran, şöyle dolu dolu bir aşk yaşamak nasıl olurdu?
İçinizden bu cümleleri okuduğunuzda neler geçiyor? Neler söylüyorsunuz kendinize?
Ah nerde?
Kim istemez ki?
Keşke olsa, ama zor ve bunun gibi pek çok cümle…
Sizden istediğim bu cümleleri okuduğunuzda ilk aklınızdan geçen cümleyi yazmanız.
Örn:
“Kim istemez ki?” dediniz. Bunu bir kağıda yazın. Kim istemez ki derken, aslında herkesin arayıp durduğu ama bir türlü bulamadığı bir durumdan bahsediyorsunuz.
Ya da “Bu harika olurdu ama olması çok çok zor.” mu diyorsunuz?
İnançlarımız bizim evrene yaydığımız titreşimleri belirlerler… İnançlarımız, nasıl hissettiğimiz bizim enerji alanımızda frekans olarak yayın yapmaktadır. Lütfen yaydığınız frekansın sizde ki inanç şeklini, sizde ki düşünce şeklini bulun.
“Böyle bir ilişki bulmak çok zor ama tabi ki isterim” diyorsanız; hem isteyip hem zor demekle bilin ki kendi yolunuzu kesiyorsunuz. Olacak olanında olmaması için gereken sihirli cümleyi söylüyorsunuz.
“Böyle bir ilişki içinde olmak çok zor düşünce ve inancımı şimdi benden özgürleştiriyorum. Onu serbest bırakıyor, onu düşüne ve duygularımla besleyip bende var olmaya devam etmesini iptal ediyorum.” cümlesini kullanın ve bu inançtan öncelikle arının.
İkinci adım ise; kendime aşk ve güven ilişkisi içinde yaşamak için izin veriyorum. Böyle bir ilişki için alanımda yer açıyorum. Aşk ve güveni kalbimde hissediyor ve onların titreşimini evrene yayıyorum. Yaydığım frekanslara uygun doğru kişinin bana geldiğini hissediyor ve emin bir şekilde bekliyorum.
Gelen her kişi doğru kişidir. Bunu bilin! O doğru kişi, size sizi gösterecek kişi demektir. Siz kalbiniz de ne kadar aşk ve güven içinde olduğunuzu hissedip bunu yayarsanız, bu duyguyu hisseden, size bunu yaşatabilecek kişi size gelecektir. Eğer gelen kişi size beklentilerinizi yaşatmıyorsa, daha temizlemeniz gereken inançlarınız vardır ve bunları görmeye başlamışsınız demektir.
Aşk ve güven dolu günler…
Böbreklerde Yaşanan Sorunlar ve Biorezonans Desteği…
Tüm hastalıkların altında sebep olarak duygu ve düşüncelerimiz yatar. Hastalıklara sebep olan duygu ve düşünsel sorunlarımızı fark edip onları dönüştürerek rahatsızlıkların tedavisinde çok daha kalıcı sonuçlar alındığı gözlemlenmiştir.
Biz, akıl, beden ve ruh bütünlüğüyüz. Bir tarafta yaşanan sorun diğerlerini de mutlaka etkiler. Böbrek boşaltım organıdır ve bırakmamız gerektiği halde içimizde tuttuğumuz birçok olumsuz duygunun enerjisi bu organımızın çalışmasını etkiler.
Ör: Böbrekte yaşanan rahatsızlıklar; Suçluluk, öfke, eski üzüntülere saplanmak, yorgunluk, depresyona neden olan korkular, pişmanlıklar içinde olmak, güvensizlik gibi olası duygusal sebeplere dayalıdır.
Böbrek sorunları yaşayan kişilerin sağlıksız duygularını bağışlama, bunu masumluk, neşe ve güven duygularına dönüştürmek ve fiziksel bedeninde ki bozulan böbreklerle ilgili frekans dengesini Biorezonans ile yeniden programlamak, yaşanan böbrek sorununun çok daha kolay çözmesine yardım eder.
Olumlama Nasıl Yapılır? 10 Adımda Dönüşüm!
Olumlama Nasıl Yapılır? 10 Adımda Dönüşüm!
Hayatınızı değiştirmek sizin elinizde! Bugüne kadar aslında olmadığınız kişi gibi görünerek çok zaman kaybettiniz. Ağzınızdan çıkan her kelime büyülüdür, o kelimenin peşine fark etmeden takılır gidersiniz. Hayatınız o kelime ve cümleler ile şekillenir. Olumlamalar beynimizin farklı bir şekilde çalışmasını sağlar ve hayatımızı değiştirebilir. Aşağıdaki 10 madde sizin de hayatınızı değiştirebilir.
1- Sizi üzen bir durumu hissederek sanki yeniden yaşarmışçasına düşünün.
2- Bu olayı düşünüp, kendinize tekrar yaşattığınızda hissettiğiniz duyguları kabul edip, serbest bırakın.
3- Bu durumu ve bu duruma sebep olan kişileri ne yaşamış olursanız olun mutlaka affedin.
4- Lütfen tüm yaşananlar için kendinizi de affedin.
5- Olumlamaları şimdiki zaman, geçmiş zaman ve geniş zaman kullanarak hazırlayın. Asla gelecek zaman kullanmayın.
6- Olumlama cümlelerini yürekten hissederek, hafif meditatif bir durumda 21 gün boyunca tekrar edin.
7- Mutlaka sesli olarak ve günde en az 2 defa, sabah uyanınca ve akşam yatmadan önce tekrar edin.
8- Olmuş gibi hissettiğiniz anda bilinçaltı bunu kayıt edecektir.
9- Olumlamalarınızı hiç ara vermeden tekrar edin.
10- Ve istediğiniz dönüşüm…
Hayatınızın yazarı, iç çocuğunuz ile buluşma…
Hemen hemen hepimizin içinde duygusal anlamda yeterince gelişmemiş, sağlıksız bir çocuk vardır. Kişiler fiziksel olarak büyür, gelişir ama duygusal bakımdan fiziksel bedenine eş değerde büyüyüp gelişemez. Bu kişiler kendilerine verdikleri değeri başkalarının onları onaylayıp değerlendirmelerine bağlamışlardır.
İç çocuk ortalama 5 yaşlarındadır. Bu yaşlara kadar hamilelik süresi de dâhil olarak yaşanan olaylar, hatıralar ve bunların etkisi ile oluşan inançlar, kalıplar, önyargılar, hayat hakkında alınan önemli kararlar acılar, iç çocuğa kaydedilir. Tüm yükü içimizdeki çocuk taşır.
İç çocuğumuz büyürken bastırılmış, utanca boğulmuş, dinlenmemiş, yalnız bırakılmış, en önemli ihtiyacı olan sevgi ve güven ile örülmemişse oldukça korkak ve sağlıksızdır. Onun sesini duymak, onunla iletişimde olmak her zaman mümkün olmaz ama yaşadığımız olaylar bize onun varlığını rahatlıkla hissettirir.
Çünkü hayatımızın yazarı odur. Yaşanan ve bizi tatmin etmeyen ne varsa bunlar, iç çocuğumuzun tuttuğu acılar, korkular ve inançların hayatımıza yansımasıdır.
Yaşadığımız olayları tahlil edip, hangi acı ve inançların bunlara sebep olduğunu iç çocukla yapacağımız içsel sohbetlerle bir çeşit iç ses olarak dinleyip, anlayabiliriz. Bu sesi duymak, ne dediğini anlayıp sağlıklı, sevgi ve güven dolu bir ilişki kurmak, dengeli ve keyifli bir yaşam sürmemiz için çok gereklidir.
İç çocuğumuzu bastıran, iç anne ve iç babamızın seslerini de fark edip, aralarında ki sorunları çözmek iç çatışmalarımızın oldukça hafiflemesine yardım eder. Daha kolay karar verir, hedeflerimizi daha kolay fark eder, daha enerjik, daha tatmin dolu bir yaşantıya geçebiliriz.
İç çocukla buluşabilmek için ilk adımı içimizde ki ana ve baba atmalıdır. Belki size kendini göstermeyecek, belki uzun süre sizinle iletişim bile kurmayacaktır. Zamanında o kadar bastırılmıştır ki size kırgın ve güvensiz olması doğaldır.
Her gün ona 30 dakika ayırıp sabır ve şefkatle, onu yargılamadan iletişim kurmak için meditasyonlar yapmamız bu çalışmaların ilk adımıdır. Meditasyonlar ile zaman ilerledikçe içinizdeki çocuk size güvenecek ve iç dünyanızı anlamanıza yardımcı olacaktır. İçimizdeki çocuğun korkularını, inançlarını fark edip serbest bıraktıkça onun sesini dinleyip, ihtiyaçlarını giderdikçe mutlaka sağlıklı bir dönüşüm yaratırız.
İç çocukla yaptığımız bu çalışmalar derinleştikçe manevi yaşantımız zenginleşir. Olumsuz duygular dönüşüme girer.
Her gün yapılacak bu meditasyonlar hem iç çocuğunuzu tanıyıp onu sevgi ile kucaklamanıza hem de iç çocuğun anne ve baba ile olan iç çatışmalarını fark etmenizi sağlayacaktır.
Anne, baba ve iç çocuk bir olduğunda, her üçünün de ihtiyaçları fark edilip, hepsini mutlu edebilecek çözümler bulunduğunda, yaşam hedefinize doğru çok daha kolay, neşeli ve keyifli yol alırsınız.
Ama ilave etmek isterim ki tüm bilinçler bireyseldir ve iç çocuk sayısız biçimlerde kendini gösterebilir.
İç çocukla çalışmak çok güçlü bir tedavidir. Aile, ekonomi, iş ve ilişkiler konusunda değişik duygularla çalıştıkça yaşamınızın nasıl pozitif yönde değiştiğini göreceksiniz. Bu çalışmalar, özen ister, düzen ve sabır ister.
İç çocuk aynı zamanda yaratıcılık merkezi olan sakral çakra ile bağlantılıdır. İç çocukla çalıştıkça 2. çakranız güçlenip canlanacak, her şeyi fiziksel gerçekliğe taşıma yeteneğiniz artacak ve arzularınız fazlasıyla gerçekleşebilecektir. Kendinize zaman ayırın.
MS, Romatizma, Ankilozan Spondilit gibi hastalıklarda biorezonans tedavisi…
MS, Romatizma, Ankilozan Spondilit gibi hastalıklar otoimmün hastalıklar grubuna girer. Otoimmün hastalıklar vücudun bağışıklık sisteminin sağlıklı bir dokuya saldırıp onu yok etmeye çalışmasıyla meydana gelen genetik kökenli rahatsızlıklardır.
Bu tip rahatsızlıklarda sadece hastalığın yarattığı sorunlar giderilmeye çalışılarak hastalara yardım etmek yeterli gelmemektedir. Biorezonans’ın bu tip hastalıklarda tamamlayıcı, destekleyici olarak kullanılması ile sorunun ilerlemesinin önüne geçilebilir.
Bunun için; virüs, bakteri, parazit, mantar gibi patojenlerin, kimyasalların ve manyetik alan kirliliklerinin, allerjenlerin tespit edilip temizlenmesiyle, bu tip sorunlarla uğraşan beden, enerjisini sadece MS yada diğer hastalıklara verebiliyor. Böylelikle bağışıklık sistemi güçleniyor.
Hastalıkla ilgili bölgeler biorezonans frekanslarıyla uyarılır. Kişinin yaşam enerji meridyenleri dengelenerek hastanın kendini yeniden güçlü, neşeli, keyifli hissetmesi sağlanıyor.
Hastalığın duygusal ve düşünsel sebepleri ( bilinçaltı kök inançların ) de tespit edilip, temizlenmesi sağlanıyor.
Başkalarının sorunlarına kendinden çok önem veren, mükemmeliyetçi, kaygılı ve kendini suçlu hisseden kişilerde bu tip sorunların daha çok görüldüğü tespit edilmiştir. Bu tip duygusal sorunlarının hangi hatıra ve inançtan kaynaklandığının tespiti ve onarımı ile sorun çok daha hızlı çözülebilmektedir.
Otoimmün sorunlarda bilinçaltı kök inanç + biorezonans uygulamaları hastanın yaşam kalitesini değiştirir.
Çocuklarımız için koşulsuz sevgi, aşk ve güven dolu bir dünya…
Çocuklarımızı daha çok küçükken hatta anne karnındayken koşulsuz sevgi ve “ Sen çok değerli ve eşsizsin.” duygu ve düşünceleri ile yoğurmalıyız. Onların mayasına bunu işlemeliyiz.
Ama önemli bir nokta var ki; anne bu duygu ve düşünceleri kendisi için hissetmezken bebeğine nasıl verebilsin?
Anne adaylarına daha hamile kalmadan önce kendilerini sevmelerine, değerli hissetmelerine engel her ne varsa fark edip; içlerinde bir arınma sürecine girmelerini ve daha sonra hamile kalmalarını tavsiye ediyorum.
Hamilelikleri boyunca da hem kendisini hem bebeğini kabul, koşulsuz sevgi, güven ve değerlilik hisleri içinde sarıp sarmalamalılar. Bebek, “ben çok isteniyorum, seviliyorum” hisleri ile dolup taşmalı.
Anne adayının sık sık aynanın karşısına geçip sevgi dolu sözcüklerle, kendisi ve bebeğiyle iletişim kurması, güven, aşk, sevgi olumlamaları yapması, doğacak bebeğinin hayat kalite ve başarısını olumlu yönde etkileyerek, sevgi dolu, yaratıcı ve yaşamaktan korkmayan çocuklar yetiştirmesine yardımcı olacaktır.
Bebeklerin doğdukları andan itibaren annelerinin, babalarının ve etrafında bulunan diğerlerinin yaydığı olumlu- olumsuz tüm enerjilerden etkilendiği asla akıldan çıkarılmamalıdır.
Bebekle ayna karşısındaki sevgi kabul çalışmalarına devam etmeli, hatta biraz büyüyüp konuşmaya başlayınca da bu çalışmaları bir oyuna çevirerek “ben sevgiyim” oyunları oynamalıyız.
Çocuğumuz ile birlikte ayna karşısına geçip “ Ben kendimi seviyorum, ben çok güzelim, ben ailemi çok seviyorum.” oyunları, sarılma oyunları, onların kendilerini güvende hissetmeleri için gerekli desteği daha minicikken onlara verecektir.
Çocuk kendinin güvenilir biri olduğunu hissederse, büyüdükçe kendini çok daha güvende hissedecektir.
Yepyeni bir devir geliyor; belki de geldi bile. Korkuların olmadığı, sevgi, aşk ve güvenin kök salacağı bir dönem. Bu devrin öncüleri olarak yeni gelen kuşaklara sevgiyi yerleştirmek, aşk ve güveni büyütmek için üzerimize düşen görevleri mutlaka yerine getirmeliyiz.
Sevgiler…
Kuantum Tezahür – Bolluk, Bereket WorkShop
Kuantum Tezahür – Bolluk, Bereket WorkShop
27 Mayıs Çarşamba
Saat: 19.30
İçinde “Bolluk Bereket” barındırmayan bir yaşam neden sizinle beraber?
Nedir bu bolluk, bereket? Neden kiminde fazla iken kiminde hiç yok?
Bizi bolluk içinde yaşatan kader mi? Tesadüf mü? Yoksa şans mı?
Bolluk sadece para mı peki?
Aşk, ilişki, dostluk, yardımlaşma… Bunlarda da bolluk içinde olabilir miyiz?
Aradığımız gerçekten parasal bolluk mu? Yoksa zaaflarımızı tatmin edecek bağımlılıklarımız ve zorunluluklarımız mı var?
Bizim zaaflarımızı bizim yerimize düşünüp, yaratan reklam dünyasının oyununa mı geldik?
Çekim yasası devrede… Biz aslında yaratıyoruz ama sorun şu ki ne yaratacağımıza bizim yerimize başkaları karar veriyor !!!
Hayatımızda yaşadığımız her şey kendimizin aynası. Bizi bize gösteren çok kaliteli bir ayna bu… Ama çoğu zaman biz, bu aynada gördüklerimizden hoşnut değiliz.
Peki, ne yapmalıyız?
Bu hoşnutsuz halimizle mutsuz ve tatminsiz bir hayat sürmeye ve “kahpe felek” demeye devamı etmeliyiz?
Bir dönüşüm tekniği olan Ho’oponopono, yaşanan her şeyin aslında yaşanmış şeylerden oluşan bilinçaltı kayıtları sonucu meydana geldiğini anlatır ve der ki; eğer fark edersek ve istersek, memnun olmadığınız şeyleri, dışta değil içte değiştirebiliriz.
Deneyimlediğimiz ve hoşnut olmadığımız her ne varsa kaynağı ile bağlantıya geçerek düzeltmek bizim sorumluluğumuzda…
Kendi içimizdeki bu soruna neden olan nedir ve içimizdeki bu sorunu nasıl düzeltebiliriz? İşte bu soru bizi bize yaklaştıran ve daha doyumlu BOLLUK içinde yaşama yol açan soruların en önemlisi… Hatta birincisi…
Ho’oponopono hayatımızda dengesizliğe yol açan, bizi mutsuz eden olayların içimizdeki nedenlerinin ortadan kaldırılmasının en etkili yoludur.
Bilinçaltımızda var olan negatif inanç ve duygu programlarımızı fark edip onları temizlediğimiz zaman aslımız olan sevgi ve bolluk halimize geri döneriz… Bolluğu hak ettiğimizi fark ettiğimizde maddi sorunlar hayatımızdan çıkar gider… Bolluğun içinde yaşamanın bizim doğal halimiz olduğunu hissetmeye başladığımızda sevgi, dostluk ve bol paranın içinde buluruz kendimizi…
Hayatında kendini fark etmek, aslını olduğu gibi korkusuzca oraya koymak ve hayatının direksiyonuna sadece kendisi oturmak isteyen arkadaşlarla yapacağımız bu çalışmaya sizi davet ediyoruz.
Bu çalışma için;
Lütfen önceden isminizi yazdırın ( Çalışma isim üzerinden gündüz başlayacaktır )
Beyaz bir tişört veya beyaz bir gömlek giymeyi tercih edin. ( Beyazın arındırıcı etkisinden faydalanmak için )
Yanınızda silgili bir kurşun kalem ve kâğıt bulundurun. ( Çalışmada kullanıyoruz)
Çalışmanın katılım bedeli: 80,00 TL’dir.
Gücü elinize alın, istekleriniz sizin gerçeğiniz olsun, başkalarının istekleri değil!
“Kilo veremiyorum”
Neden yapamıyorsunuz? Sebep ne?
Gücü elinize alın, istekleriniz sizin gerçeğiniz olsun, başkalarının istekleri değil!
Uzun süredir birçok kaynaktan gelen bir uyarı var. Gücünüzü elinize alın diyorlar. Siz mükemmel, güçlü, harika varlıklarsınız. Alın gücünüzü elinize…
Peki bu nasıl olacak?
Hayatımızı adeta bir robot gibi yaşıyoruz. Yapılması gerekenleri sanki bir robot gibi sorgulamadan bazen bezgin bir halde yerine getiriyoruz.
Yapılması gerekenleri yaparken öncelikle kendimiz için olanları değil etraf için olanları dikkate alıyoruz.
Gücümüzü elimize almak için öncelikle “bu hayatın bir sonu var ve ben bu sona kadar kendim için ne yapmak istiyorum” sorgulamasını başlatmak gerekiyor.
Ben ne yapmak istiyorum? Ben bunu gerçekten istiyor muyum? Bu benim isteğim mi? Yoksa medyanın etkisi ile yada toplum baskısı ile bu istekleri kendi isteklerim mi sanıyorum.
Bu istekler gerçekten sizin istekleriniz mi? Bunu fark edebilmeniz için küçük bir çalışma öneriyorum. Sessiz bir zamanınızda sakinleştirici bir müzik eşliğinde 7 nefes çalışması yapın. Bunu yapmak için; içinizden 7’ye kadar sayarak burnunuzdan derin, tam bir nefes alın, 7’ye kadar sayarak bu nefesi tutun, sonra 7’ye kadar sayarak bu nefesi verin. Ve bunu 7 tur yapın.
Bu nefesler sizi sakinleştirir ve yüksek benliğinize ve iç sesinize bağlar.
İkinci adım: İçinize, kalbinize sorun; “bu istek benim gerçek isteklerim mi?”
Eğer cevabını duyamasanız bile kalbinizde hissedeceğiniz sevinç dalgası “evet bu senin gerçek isteğin” cevabını işaret etmiş olacaktır.
Ama hiç bir şekilde sevinç hissetmiyor hatta sıkıntı hissediyorsanız bu istek size ait değildir. İsteğiniz gerçekten sizin isteğiniz ise neden bugüne kadar yapamadınız? Yapmanıza engel nedir?
Örnek olarak kilo vermek istediğinizi ama bir türlü ideal sağlıklı kiloya inemediğinizi hatta tam tersine daha da kilo aldığınızı düşünelim.
Nefes çalışmasını yapıp sorun kendinize gerçekten ben kilo vermek istiyor muyum?
Cevabın evet olduğunu kabul edelim.
Peki nedir sizi bunu yapmaktan alıkoyan. Cevabın tatlı yemeden duramıyorum olduğunu kabul edelim.
Bu konuda fiziksel bir sorununuz yoksa siz sağlıklı beslenmek isterken size istemediğiniz şeyleri yediren kim peki? Sizi kim yönetiyor?
İşte şimdi gücünüzü elinize alma zamanı…
Bu isteğe sizi iten hangi düşünce? Hangi duygu? Bu düşünce ve duygu size engel olmaya çalıştığına göre oraya nasıl yerleşmiş? Kimin duygu ve düşüncelerini yaşıyorsunuz? Amacı nedir?
Belki de hissetmek istemediğiniz bazı duygulara tampon olarak tatlı yemeyi koydunuz ki tatmin duygusu hissedip kendinizle yüzleşmeyin.
Tatlı ve abur cubur yiyerek hangi amaca hizmet ediyorum?
Bu tip yiyeceklerin beni asıl amacıma taşıması mümkün mü?
Belki de birileri zamanında sizin üzerinize “sen başarısız birisin” i yerleştirdi. Başarısız olmak için kilo vermek istemiyorsunuz.
Bilinçaltı kayıtlarınızın ne olduğu çok önemli…
Şimdi lütfen her ne şekilde yerleşmiş olursa olsun bu tip duygu düşünce ve davranışlara odaklanmayı kesin. Söze dökmeyin. “Ben tatlı yemeden duramam” demeyin. Odaklanmayı ve söze dökmeyi keserek onlardan enerjinizi geri alırsınız. Yani artık gücünüz kendinizde ve bu enerjiyi ne olsun istiyorsanız ona akıtın.
Ne olsun istiyorsanız onu konuşun, onu hissedip, onu var edin. Nasıl ki kiloyu yarattınız, inceliği de yaratmak sizin elinizde.
Beslenme ile ilgili yazıları bir süre okumayın. Odağınızı beslenme konusundan çekin.
Ne zaman kendinizi “ben tatlısız duramam, elimde değil” derken yakalarsanız kendinizi o kurban psikolojisinden çıkarın. “Hayır elimde” diyerek bu sohbete dur deyin. Tam tersini söyleyin. “Ben sadece sağlıklı yiyeceklerden, sağlıklı miktarlarda, bedenimi beslemek için yerim” deyin. Hepsi bu. Abartmayın, diyet konuşmayın. Televizyonda yemek tarifleri programlarını dinlemeyin. Yemek kitapları almayın.
Hayır demeyi bilin. Başkaları kırılmasın diye bir ömür harcamayın.
Spor programları izleyin. Yaşam enerjinizi yüksek tutun. “Ben yaparım” deyin, hepsi bu!!!
Bırakın istekleriniz sizin gerçeğiniz olsun.
Özetlersek;
* Ne yapmak istiyorsunuz?
* 7 nefes çalışması
* Bu istek sizin gerçek isteğiniz mi?
* Neden yapamıyorsunuz? Sebep ne?
Çıkan sebep gücünüzü verdiğiniz yerdir.
* Enerjinizi(gücünüzü) çekin o sebeplerden
* Ne istiyorsanız ona enerjinizi verin.
Başkalarının sizi şartlandırdığı gibi değil kendi isteklerinize göre yaşayın. Yaşayın ki hayat bir oyun alanı haline dönsün. Coşku, neşe, keyif geri gelsin.
7 Adımda Acı Çözme Süreci
Yaşadığımız olaylar, karşılaştığımız kişiler, izlediğimiz diziler, filmler bazen bizde öylesine bir acı hissettirir ki; kendimizi öfkeli, başarısız, güvensiz, önemsiz, yalnız ya da buna benzer duygular içinde buluveririz.
Bu duyguların yarattığı ya da yaratacağı acıyı hissedip önlem alabilmek, o acıyı hissetmemek için telefon açar birileri ile konuşuruz, dedikodu yapar başkalarını suçlayıp yargılarız, alışverişe gider para harcarız, kâğıt oyunları oynarız, içki içer, çeşitli egzersizler yapar ya da buna benzer pek çok yöntemle acılarımızı bastırmaya, onları yok saymaya çalışırız.
Ama onlar ordadır ve her fırsatta kendilerini belli edecek ortamlar yaratmaya devam ederler. Onlara derin anlamlar yükleriz. “ Hayat benim için bunu tercih etti” “Kaderim böyleymiş” “Ben ne yapsam mutlu olamıyorum” bu ve bunun gibi pek çok açıklama getirmeye çalışırız hissettiğimiz acılara…
Bazen o kadar öfkeleniriz ki şiddet bile gösterebiliriz.
Sonuç olarak acının yarattığı o huzursuzluğu hissetmemek için her türlü stratejiyi deneriz.
Acıdan tamamen özgürleşebilmek bu yapılan bastırma yöntemleri ile bugüne kadar mümkün olmuş mudur?
Sorun kendinize: Ben yıllardır bu tip yöntemler kullandım, peki başarılı olabildim mi? Otomatik olarak yaptığım bu yöntemler hayatıma ne kattı? Acıma nasıl faydaları oldu?
Acıdan tamamen özgürleşmek mümkün müdür?
Eğer siz duygusal özgürlüğü gerçekten istiyorsanız cevap EVET tir.
Yeter ki acılardan beslenmeyi, onlarla bu hayatta var olmayı bırakmak isteyin.
1. ADIM: Bir acı hissettiğinizde, sizi üzen, can sıkıntısı yaratan bir olay, bir durum olduğunda o acıdan kaçmak yerine tüm dikkatinizi o acıya verin.
Eğer dışarda bir yerlerde bu acınız tetiklendiyse evinize ya da sessiz çalışabileceğiniz bir ortama gelin;
Rahat edebileceğin bir şekilde oturun ya da uzanın.
Kimsenin gelmeyeceğinden ya da sizi aramayacağı bir ortam yaratın.
7 Derin nefes alın. Nefesi burnunuzdan alarak diyaframınıza çekin. Ağzından yavaş yavaş verin… Bu nefesi 7 tur yapın.
Kendinizi bu nefeslerin verdiği rahatlığa bırakın.
Acınızı tetikleyen olaya konsantre olun ve o olayın yarattığı duyguyu ya da duyguları yeniden hissedin. Yapabildiğiniz kadar bu olayı yaşatın kendinize, gerçekmişçesine hissedin. Acınızı, o sizi huzursuz eden duygunuzu hissedin.
Acıdan kaçmadan tamamen o acıya dikkatinizi verin ve gözlemleyin.
Kaçmadan onu hissedip yaşarken, o acı büyülü bir şey olmaya başlar ve o duygunun bir hikâyeden kaynaklandığını fark edersiniz. Acıyı ve o hikâyeyi gözlemlediğiniz zamanda o acı kaybolup gider.
Acılarınız hikayelerinizden kaynaklanır.
Siz hangi hikayeyi yazıp oynuyorsun fark edersiniz.
ACIYI—IZDIRABI biz seçeriz… Acılar Hikayelerimizi yargılamamızdan meydana gelir.
Hikayenizi fark ettiğinde yüzüne bir gülümseme yayılsın, “işte seni yakaladım yaramaz” der gibi.
2. ADIM: Acınızı kabul edin. “Bu benim hikayemi yargılamam sonucu oluşmuş bir acı. Benim acım. Ben yarattım”
3.ADIM: Kendinize doğru soruları sorun. “Bu acıdan özgürleşebilmek için ne yapabilirim?”
Bu soru sizin acınızın size ait olduğunu ve bu konuda özgürleşebilmek için sorumluluk aldığınızı gösterir.
4. ADIM: Yüreğinizdeki sevgi merkezine odaklanın. Sevginizi hissedin.
5. ADIM: Tanrı’dan İlahi OL’AN dan bu durum için yardım ve destek isteyin. Siz sadece niyet edin. Onun varlığını hissedin ve ona sizi desteklemesi için izin verin. Bu acıdan özgürleşmek istiyorum diyerek niyetinizi söyleyin.
6.ADIM; Acınıza yeniden odaklanın ve onu tutabildiğiniz kadar tutun ve gözlemlemeye devam edin. Hissedebildiğiniz kadar hissetmeye devam edin.
7. ADIM: 7 derin nefes alın ve o acıya teşekkür edin. Tanrı’ya teşekkür edin, O’na şükredin. Şükür hisleri içinde bir süre bekleyin.
DUYGUSAL ÖZGÜRLÜK GEÇMİŞTE YAPTIĞIMIZ YÜKLEMELERDEN GEÇMİŞ YAŞAM HİKÂYELERİNDEN ve YARATTIKLARI ACILARDAN KURTULMAKTIR…